19 Temmuz 2010 Pazartesi

Beni Heyecanlandıran Tek Şey...

Genç yaşıma rağmen beni heyecanlandıran çok az şey olmaya başladı. Eskiden, Amerikan filmlerinde olduğu gibi, verilen küçük hediyeler çocuk gibi sevinmeme neden olurdu. Şimdi ise melankolik müzikler dinlerken esen rüzgarın dalgalandırdığı yaprakları seyretmeyi daha anlamlı bir iş gibi görüyorum.

Git gide sıkıcı olduğunu düşünmeye başladığım hayatımda kalbimin patlayacak gibi atmasına, büyük bir heyecan dalgasıyla midemin kasılmasına neden olacak olan tek şey sevebileceğimi sandığım bir erkekle tanışmam. Ah, flörtün o tatlı esintilerinin bende uyandırdığı duyguları tarif etmek imkansız gibi. Bir insanı tanımak, bir kitap okumak gibi derler. Hiç katılmıyorum, bir kitap hayal gücümüze hitap ederken bizi korunaklı bir alan içinde bırakır. Sayfaları, düşünceleri, duyguları sınırlıdır. Fakat insan öyle mi?

Yüzüne baktığımda kızaran dudakları, elma rengi yanakların hayat fışkıran rengini görmek hangi kitap vasıtasıyla mümkün olabilir? Kitaplarla konuşamazsınız, onlar size cevap veremez. Sadece anlatırlar. Halbuki sohbet etmek en büyük tutkularımızdan biridir.

Akşam vakti ufak bir tereddütle teklif edilen ilk çıkma teklifi... Kahvenin ruhu canlandıran güzel kokusuyla gülümseyerek yapılan muhabbetler... Çocukluk dünyasına yapılan gezintiler yerini beraber kurulan hayallere bırakır. Birbirinize baştan çıkartıcı soruları öyle masum bir edayla sorarsınız ki, birisi sizi kardeş sanabilir. İçinizde uzun süredir kolay kolay hissedemediğiniz bir ateş yanmıştır. Bu ne tamamen Aşk ateşidir, ne de gençlik ateşi. İkisinin mükemmel bir birleşimidir. Geceleri rüzgarlar perdeleri dalgalandırırken bile yatağınızda uyuyamaz, kor gibi olursunuz, sabaha kadar perişan olursunuz. Yaptığınız bütün alelade işlerde, hatta işe giderken bile, kendinizi anlamsız yere onu düşünürken bulursunuz. Kendi kendime gülerim böyle zamanlarda.

Buluştuğunuz günlerden birinde konu eski aşklarınıza gelir. Belki 15 yaşındayken hissettiğiniz o sarsılmayı, çarpılmayı anlatırsınız. Dakikalarca süren bakışmalarınızı, neredeyse çocuk sayıldığınız o günlerde yüzünüze konan o masumiyeti hatırlar, ne kadar da büyüdüğünüzü düşünürsünüz. O yaşlarda pek farkına varamadığınız fakat gün geçtikçe zihninize çakılmış gibi orada kalacak olan kokusunu düşünürsünüz eski sevgilinizin. Saflığın kokusudur o. Hem de yeni bir ilişkiye başlamak üzereyken bunları hatırlamanın garipliğini fark edersiniz. Bunları unutmak gerekmez miydi?

Halbuki bütün bunlar heyecanınıza heyecan katar. Karşınızdaki size kendinden bahsettikçe, büyülü bir şekilde gözleri parlarken siz de etkilenmeye başlarsınız. "Hayata bağlandığımız o nadir anlar"dan biri de budur bana kalırsa.

Sizi bilmiyorum ama flörtün insana verdiği o tatlı mahmurluk yaşadığımı hissetmemi sağlıyor.

Bir yerlerde olduğunu düşündüğünüz hayatın anlamı acaba buralarda mı gizlidir?


8 yorum:

  1. Guzel demissin. Mesela bir mesaj atarsin. Sonra telefon elinde hicbirsey yapmadan sanki dunyanin en adrenalinli sporunu yaparken duydugun bir heyecanla, mesaji beklersin. 2 dakika sonra mesaj gelmesin, endiselenirsin. :)

    Ama aklima bir nokta geldi. Cogu genc bu bahsettigin duygulari yasamiyor artik. Cunku sevgili degistire degistire ulfet olmuslar. "Hayata baglandigimiz o nadir anlar" demissin ya. Guzel demissin. Bu anlarin nadir kalmasi gerektigini dusunuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Bence snowboard denemelisin. Bir de bungee jumping cok heyecanli. :))

    YanıtlaSil
  3. Bence o tür sporlar aynı tadı vermez :)

    YanıtlaSil
  4. yeni bir ilişkiye başlarken eski sevgilinin kokusunu düşünmek deyince aklıma gelebilecek son şey "saflık" olurdu herhalde senacığım. orjinal bir yazı olmuş gerçekten :)

    YanıtlaSil
  5. bence bu işin tek can alıcı noktası, her gördüğünü aradığın sanman...

    YanıtlaSil
  6. hayatda çok renkler var,bunlar mavi,sarı kırmızı gibi değil,,duygusal rengler.bunları farkedebilmek çok hassas bir yapı ister sanırım bu hassasiyet sende var,,güzelbir yazı..ben birşey eklemek isterim:aşk'ın rengi çok derindir.kendi renginden başka herşeyi siler süpürür,kendinden başka hiçbir şeyi bırakmaz insanda,akıl fıratından firar eder,mantık bütün hesapları bırakıp kendi idamına hükmeder,anlayış usulca çıkdığı sehpayı itiverir boynundaki ipe aldırmadan,duygu,duygu nedirki emzikli bir bebedir oda yetimkalır ıssız sokaklarda,insan ise hor ve hakir dir,bazen aşk zannettiğimiz şey duygusal olabilir.tesbitlerin ve yorumun çok güzel....

    YanıtlaSil
  7. heyecan konusunda müşterek olduğumuzu düşünerekten ;yazının yorumlarına takılıp sonra yazıya geçmek istiyorum:
    @TasO sanki çölün bittiği yerde oradan gelecek sevgiliyi bekler gibi mesajı beklediğimiz vakidir.bir şey eklemek gerekirse hatta bazen bu bekleyişin anlamsız olduğunu bizi liseli aşıklara dönüştürdüğünü zannedip gururumuza yediremeyip telefonu kanepenin diğer ucuna fırlattığımız olmuştur her ne kadar kulağımız telefonun sesinde olsa da

    @sinem kesin bir yaş sınır koyamayacağım ama saflık belli bir yaşın altındakilere karşı oluyor

    @oteki cocuk 'salim' doğru söze ne denir?(diğer arkadaşların yanlış bir şey dediği anlamına gelmiyor)

    @ateş sayın yazar eğer eklemek isteyip de eklediğiniz şey size aitse en edebi duygularla kalemimi masanıza bırakıyorum eğer sizin değilse de yine paylaştığınız için teşekkürler

    sayın yazar öcelikle yorumlarınızı irdelememden dolayı bir yanlış anlaşılma olmamıştır diye umut ediyorum olmuşsa da kalbi özürlerimi iletirim.
    Flörtün bana verdiği canlılık iki de bir hayat ne kadar güzel dememe vesile oluyor.hayatın anlamı buralarda -kalb- bir yerlerde ama flört te değil çünkü -bunu bir yazıyla anlatmayı düşünüyorum-
    saygılarımla

    YanıtlaSil
  8. @Yavuz Selim, ne demek hiç sorun değil :) İsteyen istediği gibi yorum yapabilir. İnternet bu amaçla var zaten :) Ayrıca yorumlarınızdan mutlu oluyorum.

    YanıtlaSil